HABERLER

Çakıroğlu, ürün kaybını önlemek için çözümler önerdi
MÜSİAD tarafından Antalya’da düzenlenen Gıda ve Tarım Sektör Zirvesi’ne konuşmacı olarak katılan Hal Müdürümüz Bayram Ali Çakıroğlu, ülkemizde üretilen meyve sebzelerin sofraya gelinceye kadarki süreçte 20 milyar TL’yi bulan kayıp miktarının önlenmesi için çözüm önerilerini dile getirdi.

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından Antalya’da düzenlenen Gıda ve Tarım Sektör Zirvesi’nde “ Hal Yasası ve Yeni Tarım Uygulamaları Işığında Meyve ve Sebze Halleri” konusu ele alındı. Zirveye Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Pakdil, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İsmail Yücel, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürü Dursun Coşkunçelebi, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Kavak, Antalya Vali Yardımcısı Halil Serdar Cevheroğlu, Hal Müdürümüz Bayram Ali Çakıroğlu, Hal Müdür Yardımcılarımız Ahmet Hüsrev Köse ve Murat Karkaş ile gıda ve tarım sektörleriyle ilgili kurumların yönetici ve uzmanları katıldı.

Yücel: 20 milyar TL’lik meyve sebze çöpe gidiyor

Zirvede açıklamalarda bulunan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İsmail Yücel, ülkemizde üretilen sebze ve meyvelerin % 25'inin sofralara ulaşmadan zayi olduğunu öne sürdü.  Yücel, Türkiye'deki sebze üretiminin 27,8 milyon ton, meyve üretiminin ise 17 milyon ton olarak gerçekleştiğini söyledi.  Türkiye'nin toplam 45,8 milyon tonluk sebze ve meyve üretimi ile dünyada sayılı ülkeler arasında yer aldığını dile getiren Yücel, "Ancak ürettiğimiz sebze ve meyvelerin yüzde 25'i maalesef sofralarımıza, tabaklarımıza ulaşamadan zayi olmaktadır. Sektör ekonomik büyüklüğüne baktığınız zaman, zayi olan ürünün ekonomik büyüklüğü yaklaşık 20 milyar liradır. Bunun sebebi de uygun olmayan nakliye, uygun olmayan depolama ve ambalajlama sistemleridir" diye konuştu.
Yücel, ayrıca sektörde zayi sorununun dışında diğer önemli bir sorunun da kayıt dışılık olduğuna işaret etti. Yücel Türkiye'de belki de en yüksek kayıt dışılığın olduğu alanlardan birinin sebze ve meyve ticareti olduğunu kaydetti.

Pakdil: Tarım alanlarını olabildiğince korumak zorundayız

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Pakdil de beslenmenin insanlar açısından bir zaruret olduğunu belirtti.  Tarım alanlarıyla ilgili şehirlerin büyümesi, yeni sanayi tesislerinin kurulması ve suyun kullanımı ile ilgili sorunlar yaşandığını ifade eden Pakdil, dünyada yüzde 75 oranında suyun kullanıldığı tarım alanının bulunduğunu ve bunun da rekabet alanı oluşturduğunu dile getirdi.  Şehirlerin büyümesi noktasında da tarım alanlarını muhafaza etmeye çalıştıklarını söyleyen Pakdil, tarım alanlarının olabildiğince korunması gerektiğini ve bu konuda herkese görev düştüğünü vurguladı

Çakıroğlu: Kap standardı getirilmeli

Zirvede bir konuşma yapan Hal Müdürümüz Bayram Ali Çakıroğlu da ürün kayıplarının nedenlerini ele alarak, bu kayıpların nasıl önlenebileceğinin çözümlerini dile getirdi. Meyve sebzedeki kayıpların hasattan sonraki kısmında temel sorunların ürün ambalajlama, sevkiyat, soğuk hava zinciri ve soğuk hava depolarının olmaması olduğunu kaydeden Çakıroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü; “Kayıp oranlarını göz önünde bulundurduğumuzda yaklaşık 20 milyar TL. Dolar olarak da 10 milyar dolar. Şunu hatırlatmak istiyorum. Geçmişte 1 milyar dolar para almak için IMF’nin kapısında bekliyorduk. Bu sektörde kayıp diye belirtilen rakamlar çok ciddi manada yüksek seviyelerde. Bu durum iki noktada oluşuyor. Birincisi ürün oluşana kadar tarlada, ikincisi ise tarladan çıktıktan sonra sofraya gidinceye kadarki süredeki zayiat. Hal tarafından baktığımızda hasattan sonraki kısım ilgilendiriyor. Bu nedenle de öncelikle hasattan sonra ürünün girdiği ambalajı değerlendirmemiz gerekiyor. Ambalajla ilgili mevzuatta kap standartları getirme zorunluluğumuz var artık. Ürün hasat edildikten sonra uygun olan ambalajla tüketim noktasına sevk edilmesi gerekiyor.  Uygun olmayan ambalajlarla sevkiyatta kayıpların çok daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. İstanbul Halimizi değerlendirdiğimizde halimize günde ortalama 1000 kamyon ürün gelmekte. Bu gelen ürünlerin yüzde 15-20’si hala dökme ürün olarak gelmekte. Ambalajsız, paketlemesiz bir şekilde eski usullerle geliyor. Buna gerçekten müdahale etmemiz gerekiyor. Hem maddi kayıplar var hem de hijyenik açıdan sıkıntı oluşturmakta. Dökme getirilen ürünlerin hal içerisinde paketlenmeye çalışılması hijyenik sorunları da beraberinde getirmekte. Bu noktada mutlaka ortak bir adım atmamız ve kap standartları getirmemiz gerekli.

“Ürünler, frigorifik araçlarla taşınmalı”

“Diğer taraftan bu ürünleri paketledikten sonraki aşama olan nakliye tarafı var. Bu konuda geçmişe göre kamyonlarla taşımadan TIR’la taşımaya dönüşüm var. Araç dönüşümü yaşanıyor ancak açık kasa olan araçların kapalı kasalara dönüşmesinde büyük eksiklikler var, bu dönüşüm olmuyor. Ürünler, hasattan sonra açık kasa araçlarla tüketim bölgesine gidene kadar yüzlerce kilometrelik yolda kirletici unsurlara maruz kalıyor. Üretim noktasında ‘Biz zirai ilaç kalıntısız, sağlıklı ürün üretiyoruz’ diye iddia etseniz, o ürünü yola çıkardığınız araç eğer açık kasalı araçsa İstanbul Hali’ne gelene kadar özellikle araçlardan çıkan egzoz emisyonlarına maruz kalıyor. İstanbul’da aynı ürünü ağır metal analizine soktuğunuzda, çok sağlıklı sonuçlar çıkacak mı diye bunları söylüyorum.”

“Soğuk hava zinciri kırılmamalı”

“Bunlarla birlikte ürünlerimizin soğuk zincirle taşınması gerektiği bir gerçek. Son bir yıl içerisinde ‘Bozulabilir Gıda Maddelerinin Uluslararası Taşımacılığı ve Bu Taşımacılık Faaliyetinde Kullanılacak Özel Ekipmana İlişkin Anlaşma’ için ülkemiz de taraf oldu ve kanun çıkarıldı. ATP Konvansiyonu olarak adlandırılan bu anlaşma ile bu doğrultuda bozulan ürünlerin soğuk hava sistemi çerçevesinde taşınmasına Türkiye’de taraf. Bu konvansiyonda, meyve sebze ürünleri sayılmıyor. Bizim gerçek tarafını göz önüne alarak bozmadan tüketim noktasına sevk etmemiz gerekiyor. Bundan dolayı da ürünlerimizi, soğuk zincir kırılmadan, frigorifik araçlarla tüketim noktasına sevk etmemiz gerekiyor. Bu da kayıplarımızı önleme açısından önemli nokta. Türkiye’deki hallerimizde de benzer durumda sıkıntı var. Çünkü hallerimiz eski yapılar olduğundan dolayı soğuk hava depoları bulunmuyor. Biz yeni bir tesisin kurulması üzerinde çalışıyoruz. Bu projede bütün satış ofislerinin içerisinde ayrı ayrı soğuk hava sistemi olması yönünde adımlarımızı atıyoruz. Biz de haller olarak bu mali kayıpları önlemek adına bu iyileştirmeleri yapmak zorundayız.

“Bozulan ürünlerin imhası,
üreticiye darbe vuruyor”

“Kayıpların bir diğer noktasına bakacak olursak, ürünler soğuk hava zinciri içerisinde getirilmediğinden; komisyoncular gelen ürünleri hemen pazarladığında bir sıkıntı yok. Ancak ürünü satamadığı zaman, üründe bozulma başlıyor ve bize başvuruda bulunuluyor. Biz de gıda mühendislerimizi göndererek yaptırdığımız inceleme neticesinde bozulma varsa, o zaman o ürünler imha edildiği gibi üretici kesimine de bir darbe vurulmuş oluyor maalesef. Çünkü artık o ürünün parası gibi bir şey söz konusu olmuyor. Bu tarafın da iyileştirilmesi gerekiyor.” dedi.

“Hallerin mali güçleri arttırılmalı”

“Hallerin modernizasyonun sağlanması adına mali güçlerinin geliştirilmesi ve belli bir seviyeyi koruması gerektiğini düşünüyorum. Çok net bir şekilde İstanbul Halinin bu yıl içinde oluşacak rüsum gelirleri ile gelirlerinin tümü bizim oluşturduğumuz bütçemizi karşılamadığını çok rahat bir şekilde söyleyebilirim. Belediyeler öncelikli olarak belli konuları göz önüne alıp halleri ikinci plana attıkları zaman bu sorunu yaşıyoruz.  Piyasadaki borsanın oluşması, küçük yapıların mal temininin haller olduğunu düşünürsek, hallerin devamının sağlanması zorunluluğu var. Hallerin modernizasyonunu sağlayacak kadar da geliri olmak zorunda.”